Elektrik zammı…Elektrik Mühendisleri Odası 49. Dönem Yönetim Kurulu, ‘Son kaynakta limit düşüşü yoksulluğu tetikler’ başlıklı bir yazı yayımladı.
“Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu`nun (EPDK) Son Kaynak Tedarik Tarifesi`nin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ`de yeni bir değişikliğe giderek, konut aboneleri için yıllık tüketim limitini 5 bin kilovatsaatten (kWh) 3 bin kWh`a düşürmeye hazırlandığı yönündeki haberleri basından takip ediyoruz. Bu değişiklik, milyonlarca hanenin daha “son kaynak tedarikçisi” kapsamına girmesine neden olur. Yani milyonlarca konut ulusal fiyat tarifesinden çıkarak, enerji borsasındaki dalgalanmalara bağlı serbest piyasa fiyatlarına tabi olacaktır.
“Sınır Asgari Tüketime Dayanır”
Bu da doğrudan doğruya örtülü bir zam, başka bir ifadeyle enerji maliyetlerinin özel sektör lehine yeniden dağıtımı anlamına gelir. Bahsi geçen 3 bin kWh sınırı, aylık tüketimlerin eşit olarak gerçekleştiği varsayıldığında ortalama 250 kWh tüketime denk gelmektedir. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) olarak hesaplamalarımızda, dört kişilik bir ailenin asgari yaşam standartları için aylık 230 kWh tüketeceğini varsaymaktayız.
Bu miktar, dört kişilik bir ailenin yalnızca aydınlatmada, buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinesi, televizyon gibi temel elektrikli ev aletlerini kullandığında tüketilen enerjiyi yansıtmaktadır. Bu değer içinde elektrikle ısıtma veya soğutma tüketimi yer almamaktadır. Yazın klima kullanan veya kışın elektrikli soba kullanan haneler şu anda zaten 5 bin kWh sınırını da aşmaktadır. Bu değişiklik, söylenildiği gibi yalnızca elektrikli araçlarını da şarj eden yüksek tüketimli villa tipi haneleri değil, asgari yaşam standardı düzeyinde tüketimi olan aile konutlarını da tehdit edecektir. Bu gizli zam, “yüksek tüketimi hedef alan bir piyasa mekanizması” değil, en temel yaşam gereksinimlerini bile serbest piyasa koşullarına terk eden bir uygulamayı beraberinde getirmektedir.
“EPDK Neyi Düzenliyor”
“Son kaynak tedarik tarifesi”, ilk olarak 2018 yılında yalnızca çok büyük sanayi tesislerini kapsayacak şekilde düzenlenmişti. Ancak yıllar içinde bu sınır sürekli aşağı çekildi. 2018`de 50 milyon kWh olarak ilan edilen sınır, 2020`de 7 milyon kWh`e, 2023`te 1 milyon kWh`e ve 2024 sonunda trajik biçimde 5 bin kWh`e düşürüldü. Şimdi ise 3 bin kWh`a düşürüleceği ifade ediliyor. Bu süreç, kademeli biçimde ulusal tarifenin ortadan kaldırılmasına, yani elektrik fiyatlarının tamamen piyasa mekanizmasına devredilmesine yol açacaktır. Böylece, Anayasa ve Enerji Piyasası Kanunu gereği kamu yararı gözetme ve fiyat istikrarı sağlama görevini yerine getirmesi gereken EPDK`nın düzenleyici işlevini kamu yararı yerine piyasa aktörlerinin ilişkilerini düzenleme şeklinde icra ettiğini bir kere daha göstermiştir.
Diğer yandan EMO olarak, 27 Ekim 2024 tarihli “Son Kaynak Konutlara Kadar Düşemez!” başlıklı basın açıklamasında, konut abonelerinin son kaynak tarifesi kapsamına alınmasının kamu hizmeti anlayışıyla bağdaşmadığını açık biçimde ifade etmiştik. Aynı açıklamada, elektrik enerjisinin “piyasa malı değil, kamusal bir hizmet” olduğu vurgulanmış; serbest piyasa söyleminin yalnızca özel üreticilerin kârını büyüteceği uyarısı da yapmıştık. 2024 yılı sonunda sınırın 5 bin kWh`ya düşürülmesi üzerine uygulamayı “gizli zam” olarak nitelendirerek yargıya başvurmuştuk. Açtığımız davada, düzenlemenin kamu hizmeti ilkesine, tüketici haklarına ve fiyat istikrarı yükümlülüğüne aykırı olduğu belirtilmiştir. Henüz yargı süreci sonuçlanmadan aynı konuda yeni bir değişikliğin gündeme getirilmesi, idarenin adım adım vatandaşları piyasanın insafına bırakma yönündeki ajandasını tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.
Bedeli Yurttaşa Yüklemeyin
Gizli zam içeren bu uygulamayı savunmak için ileri sürülen “rekabeti teşvik” ve “yüksek tüketim yapanları öz tedarike yönlendirme” gerekçeleri gerçeği yansıtmamaktadır. Son kaynak tarifesine geçecek aboneler, artık sabit kamu tarifesiyle değil, spot enerji borsasında oluşan Piyasa Takas Fiyatı (PTF), YEKDEM gibi döviz bazlı değişken bedeller ödeyecektir. Konut abonelerinin “tedarikçi seçme özgürlüğü” kağıt üzerinde kalmıştır; fiilen tüketiciler tek taraflı fiyat dayatması altındadır. Bu nedenle “rekabet” ifadeleri, yalnızca kâr aktarım mekanizmasını gizleyen bir söylemdir.
Ödeme güçlüğü çeken, fatura korkusundan karanlıkta oturan hanelerin sayısının çığ gibi arttığı, sosyal yardım almadan yaşayamayan yurttaşların sayısının katlandığı bu dönemde, spekülatif piyasa dalgalarının yükünü yurttaşa yüklemek açıkça kamu yararı taşımamaktadır. Enerji politikaları, kamusal üretim ve sosyal tarife ilkeleriyle yeniden düzenlenmelidir. Maliyetleri düşürmek için kamunun bir an önce alım ve fiyat garantileri içeren enerji ihaleleri yerine doğrudan yatırım yapması gerekir. Ekonomik krize karşı kalkınma perspektifiyle hazırlanan toplumcu bir enerji programına geçiş yapılmalıdır. Elektrik alanında üretimden dağıtıma kadar tüm süreçleri yönetecek dikey entegre bir kamu tekeli yeniden kurulmalıdır. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)